20 Haziran 2008 Cuma

Ne Güzel Cahildik!...

Dışarıda kar...

Ama kuzine içten içe öyle yanıyorki.Kuzinenin üzerinde demir maşa.. Maşanın üzerindede ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu.

Sucuk lükstü.Yumurta lezzetli. Ekmek herzaman ekmek gibi...

Birkez olsun kümesten yumurta almamış, birkez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duyamamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında , boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım?

***

Dışarıda kar , içeride kanaat, içeride huzur...

O beyaz örtünün gelişi sürpriz olurdu.Şimdiki gibi üç günlük hava tahmini , kar yağışı için dakikalı randevu falan yoktu. (Meteoroloji tutturamadığı zaman o kadar seviniyorumki...)

Krize de girmezdik. İranı da hiç takmazdık. Yakacak birşeyler olurdu herzaman. Ve kuzine hem ısıtır hem pişirirdi...

Bize kalan kışın ve karın tadını çıkarmaktı. Mumumuz ve gaz lambamız vardı.

***

Televizyon yoktu.Gazetede herzaman olmazdı.Öyle güzel cahildikki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu. Sonra illaki büyüklerin anlattığı hikayeler, hatıralar...Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...

***

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Çay da klokardı... Domateste... Bütün bu nefasete küçücük bir bakkal dükkanının zenginliği yetiyordu...

***

Türban krizi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma teleşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda... Ne güzel cahildik. Mutluluğun resmini çizdik...

Hiç yorum yok: